18 Ocak 2012 Çarşamba

Düşlerini Silahlandır Sevgili

"Atlasları getirin! Tarih atlaslarını! En geniş zamanlı bir şiir yazacağız.”

Sabah uykuları kar altındadır. Erkeklerimiz saçlarımızı hınçla tarar, gözlerini saklar, ellerini saklar, saçlarımızdan dökülen kan pıhtılarını saklar… Kuşlar kanatlarını saklar, nasırlar ellerini saklar, lokmalar açlıklarını saklar… Biz nefretin kokusuyla büyüdük. Büyüdük o sabahlar bizimle büyüdü, biz büyüdük yalınayak yollar bizimle büyüdü. Biz büyüdük kurşunlar etimizle büyüdü, büyüdük şimdi bir intikam yemini edeceğiz. Gece uykularında ateşler içinde uyanan, sebepsiz dudakları patlayan, gözleri oraya buraya dalan, etine saplanmış paslı demirleri usulca çıkaran bir kavmin en sessiz şiirini yazacağız.

Sabahlarımızı kahredenlerin gündüz ve gecelerini hüsrana boğacağız. Saçlarımıza asılmış olan parmakları kıracağız. Yüzümüzde patlayan tokadın sesini binlerce büyütüp bizi kahredenlerin canının tam ortasına yıkacağız. Asla unutmayacak asla affetmeyecek olanların ekmeklerindeki küfün kokusudur akşamüstleri bizi çok uzaklara götüren. Çok uzaklara. Çünkü can yanmıştır, çünkü anneler öç severler, çünkü babalar kanla doyurur ancak içlerindeki uğultuyu. Bizim kanla doğduğumuz bilinecektir, kanla öleceğimiz de. Uykusunda ölecek olanlar bu ateşle abdest almasınlar!

Birinin soluğu yetmez morarmış ellerini ısıtmaya. Biri ‘askı’dan yeni inmiştir, biri hiç doymamış gibi yer, biri hiç uyumamış gibi uyur, biri hiç gülmemiş gibi kaba güler, biri hiç yaşamamış gibi ölür mesela. Birileri öyle güzel ölür ki bize yaşamak öç almak üzere rehnedilmiş günler olarak kalır. Şimdi sessiz ve hünerli bir sakinlikle incinmiş bileklerimizi ovuyoruz. Cezaevlerinden faks geliyor, kitaplar gidiyor oraya, çaylar demleniyor duvarlara astığımız fotoğrafların sayısı hızla artıyor. Ve şimdi kimse hayra yormasın bizim bunca kederli oluşumuzu ve şimdi düşmanımız sakın ola bizi kırık görmesin. Çünkü düşmanı yenecek ve dostu ayağa kaldıracak olan bizlerin incinmiş bilekleridir.

İrademiz kırıldı, etimiz çürüdü yer yer, nefesimiz kesildi bazen. En çok bunlara güveniyoruz, en çok bunlara. Bunlar bizim galibiyetimizin teminatıdır. Bunlar bizim düşmanın cesetlerinin üzerine basarak yürüyeceğimiz bir kanlı ayazın soluğumuzdaki izleridir. Ve biz kazanacaksak muhakkak kar yağacaktır.

Sevgili… Bak parmaklarım eğri büğrü, bak saçlarım ne kadar yorgun, gözlerimden parasız ve yatılı günler akıyor. Senin lokmanda dinlendim, hükmünde bağladım ateşi boynuma. Biz bir intikamla, ferah bir intikamla, sevecen bir intikamla kadim olacağız.

Kar yağıyor bak yüzüne. Nefesin geçiyor ense kökümden… Seni ve en çok ölülerimizi seviyorum. Yastıkların gün ışığı koktuğu sabahları seviyorum. Ne söylesem gülümseyerek bakacakmışsın gibi, ne ağlasam bir dünyayı yıkacakmışsın gibi. Demek ki tüfekleşiyor her şey, demek ki sevmek ve öldürmek birbirine bu kadar yakın. Demek ki boynuna dokunmak, gül yetiştirmek ve bir şehri darmadağın etmek birbirine bu kadar akran. Yenildiğimizi öğrendik. Sen bana çorba içerken hafifçe fısıldadın yenildiğimizi. Ben sana örgü örerken bahsettim yenildiğimizden. Ve böyle kırık dökük kalırsak biteviye yenileceğimizi anladık. Ondan kara yeminler bağladık, ondan dipsiz kuyular kapattık, ondan kör testerelerin ağzından ağaçlar aldık. Yeminler, bereketli çeşmeler, büyük ormanlar…

Bir şiir yazacağız ve bir daha asla yazmayacağız. Çünkü her şey şiirleşecek. Çünkü tüfek, çünkü somun ekmek, çünkü taranan saç, çünkü incinen bilek, çünkü kar… Şiirleşecek! Bunu en çok yenilen ordular biliyor. Dağıtılmış tugaylar biliyor bunu… Halka ve hayata!

Sevgili.

Yetimhaneler, tımarhaneler, hastaneler, ıslah ve cezaevleri, iş kuyrukları, ucuz ekmek sıraları, maden göçükleri, tersanelerde kopan ipler, iskeleden düşen adamlar, ciğerleri sökülen çocuklar, böyle içimize bir hamayılla bırakılmış is kokusu…

Başım öyle ağır, kalbim öyle ağır, sesim öyle koyu ki.

Yazık edeceğiz.
Kahredeceğiz.
Mahvedeceğiz.


 
-alıntı-

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder